19.5.11

DELİ





Deli

Yolda biri yürüyor, deli, belli. Aksatarak adımlarını, bir bebek gibi, her an düşecek sanki. İki eli de önünde, açık, gökyüzüne bakıyor avuçiçleri. Zigzaglar çizerek ilerliyor, bir yandan da kendisiyle konuşuyor. Arada duraksıyor, yere sabitlemiş bakışlarını kaldırıyor, aranıyor. Bir şey arıyor belli, çok uzaklardan gelmiş, yırtık üstü başı kirli. Gökyüzüne bakıyor bazen, elini kalbine götürüyor. Yakından bakınca anlıyorum gözü yaşlı, ama ağlamıyor artık, tükenmiş. Durduğu zamanlar kendisiyle konuşmayı bırakıp ağzını açıyor, çığlık atar gibi. Hiçbir ses çıkmıyor, fakat nefes nefese kalıyor. Kaldığı yerden devam ediyor yoluna, arada bir sağa bir sola şüpheli bakışları ve artık yürümeyen ama seken adımlarıyla. Yanından geçen insanları inceliyor bir yandan, onlarda kendisine ait bir şey, tanıdık gelen bir bakış arıyor. Öfkeli olduğu mimiklerinden anlaşılıyor, arada bir kalbine vuruyor sertçe ve kabaca… 

Saçı sakalı birbirine karışmış, zayıflıktan bitkin düşmüş, yıllar yılı boş bir arayış içine girmiş biri. Kaybettiği şey her neyse hayatına mal olmuş, hayatını bir kenara bırakmış, kaybettiği şeyi arıyor. Çaresizlik akıyor baştan aşağı. Deniz kenarlarına gidiyor, bütün sokakları karış karış perçinliyor, parklara giriyor ve düzenli aralıklarla da sessiz çığlığını yineliyor. Bunu yaparken kendini yere atıyor, dizlerinin üstüne çöküyor, kendini kaybediyor. Sonra kaldığı yerden arayışını sürdürüyor, kendisiyle mırıldanmaya, yere sabit bakışlarına, insanlara toslamalarına devam ediyor. İnatla kalbini tutuyor ve sonra olağan bir şeymiş gibi üstüne birkaç yumruk indiriyor. Sanki kalbi tekliyor ve ona şok etkisi vererek düzgün çalışmasını sağlıyor, ya da tekleyen kalbini gerçekten durdurmak istiyor…

Acısı var belli, sefil bir hayat geçirmiş ve buna kaybettiği şey neden olmuş. Kendini suçlayıp duruyor . Görülen tek bir şey var: Artık eski hayatına dönemeyecek olması. Fakat bunu ayırt edemeyecek durumda. Delirdikten sonra eski hayatını unutmuş bile, obsesif şekilde paranoyak ritmini tekrarlıyor. Hayattan soyutlanmış, ne yaptığını bilmiyor. Yaşam onu terk etmiş…

Arada bulduğu çöpleri mideye indirirken bile kendine kızıyor. Boğazına takılıyor yedikleri, öksürük krizlerine giriyor, fakat o halde bile söylenmeye, vücudunun çeşitli yerlerine vurmaya devam ediyor. Ağzı dolu bir şekilde, ağzındakileri etrafa saçarak sessizce haykırıyor. Kimse dönüp ona bakmıyor, benden başka. İnsanlar ya korkuyorlar bu gözü bir tek insan bile görmeyen adamdan, ya da onun gibilerine çok rastlamışlar ve alışmışlar. Ben de bir sure sonra sıkılıp, bakışlarımı insan kalabalığına çeviriyorum. Adamı tekrar gözlerimle aradığımda ise yerinde bulamıyorum…

Orkan Sipahi
20.5.11 – 01.00 am
ANADOLU SAĞLIK MERKEZİ JOHNS HOPKINS        

1.5.11

ASKI VE SORGU



Askı ve Sorgu

            Hayatım boyunca merak etmiştim, hayatım donarsa nasıl olur diye. Gözlerimi açtığımda
devam eden bir hayatın içinde kendimi bulmak, biraz kaybolmak, biraz şaşırmak, biraz sorgulamak; fakat hiçbir şeyi böyle hayal etmemiştim...
            Hayır, bilimkurgu sahnelerindeki gibi donmadım; keşke öyle donsaydım, kaldığım yerden devam ederdim; Aksine, askıya aldım hayatı, rafa kaldırdım. Rafta ise yaşamım bir yoğunluk kazandı, ilk önce hafiflediğini düşündüm; oysa gittikçe ağırlaştı, ağırlaştıkça boşaldı, boşaldıkça anlamlaştı. Anlam anlamsızlığa karıştı, yeni anlamlar ortaya çıktı. Donan hayatım ellerimin arasından kaybettiğim hayatıma mı dönüşüyordu, yoksa hayatımı kazanmaya henüz yeni mi başlamıştım?
            Yoğun olarak kurmaya çalıştığım düzen tepetaklak oldu ve düzensizlikteki boşlukta yeni değerler yeşillendi ve gelişti. Kendimden uzaklaştım, yaşam alanımı terk ettim, limitlere mahkum, kurak çöllerde susuzluktan yoksun halde geri gelmek zorunda kaldım. Her dönüşüm bir değişimdi - hayat donmuş, ben ise değişiyordum.
            Herkes hayatına devam ediyordu – bu hayatın gerisinde, askıdaki başkalarının hayatının bana değmeyen noktasında, ben hayatı sorguluyordum; sorgulamam başkalarının hayatlarına değmiyordu – sorguladığım kendi hayatımdı.
           
Gözlerimin önünde donmuş bir hayat – devam eden zamanın kollarında…
            Gözlerimin önünde devam eden bir hayat – donmuş zamanın kollarında…
           
            Geleceğim mi donmuştu, ben mi, şimdi mi, hayatım mı, hayat mı?
           
Gözlerimin önünde donmuş bir geçmiş – artık nefes almayan…
Gözlerimin önünde donmuş bir gelecek – artık nefes almayan…

Geleceğimin artık nefes almamasının bir sebebi var. Bu, geleceğimin yok olması değil; onu yok etmem. Var olan düzende süregelen geleceğimin artık bana ait olmadığını hissetmem ile onu dışlamam, aynı zamanda ona mahkum olmam. Kabulleniş, değişim ve vezgeçemeyiş. Geleceğimin beni dışlaması, hayatın beni başka türlü sindirmesi, farklı bir gelecek uğruna askıya alınan hayatım ve bitmeyen sorgular…
Üzerine eğildikçe içinde kaybolduğum şimdi ve şimdi ile şekillenemeyen geleceğim çoktan bir biçim alıyor bile. Ben ise izliyorum. Hayatıma müdahele etmeden karışıyorum. Hayatımı değiştirmeden şekillendiriyorum. Dedim ya, hayatım askıda; fakat sorgulamayla yoğurduğum geleceğim - geleceğim soluk almıyor; nefesini tutmuş. Şimdi, durmuş bir zaman mı yoksa canlı mı, ayırt edemiyorum. Geleceğime bir şekil veriyor mu, bilmiyorum - yaşıyorum, nefesim hayata karışmıyor…

  
            Orkan Sipahi
            26.4.11 – 10.49 pm
            ISTANBUL